KIZ KULESİ
- Ömer ŞANAL
- 24 Nis 2016
- 4 dakikada okunur

İstanbul’un ve Üsküdar’ın simgesi olan Kız Kulesi, İstanbul Boğazı’nın Marmara Denizi girişinde, Asya yakasındaki Üsküdar ilçesinin Salacak semtinde sahilden 150-200 metre açıklarında bulunup, yapılanma süreci M.Ö. 410 yıllarına kadar uzanmaktadır ve İstanbul’un tüm tarihine şahitlik edebilecek bir tarihe sahiptir. Kule ilk zamanlarda Damalis ve Leandros olarak, Bizans döneminde ise Arcla isimleriyle anılmıştır.
İlk başta Asya yakası sahilinde bir çıkıntı olduğu ve zamanla sahilden koparak bir adacık oluşturduğu düşünülmektedir. Bu dönemde adacık üzerine boğazdan geçen gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bir kule yaptırılır ve Sarayburnu ile arasına bir zincir gerdirilerek bir gümrük kontrol noktası haline gelir. Adacık üzerinde ilk belirgin kule Roma döneminde M.S. 1110’lu yıllarda inşa ettirilir. Roma İmparatoru Manuel Comnenos tarafından şehrin savunması amacıyla yaptırılan kule, aynı zamanda Sarayburnu’nda yaptırılan bir başka kule ile arasına gerdirilen bir zincir sayesinde hem güvenlik hem de ticari denetim sağlanmıştır.

Bizans döneminde birçok kez harap olup yeniden onarılan kule, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra yıktırılıp yerine mazgallarla çevrili taştan küçük bir kalecik şeklinde yaptırılır ve buraya yine savunma amaçlı toplar yerleştirilir. Konumu itibariyle limandaki gemiler için tam bir güvence oluşturmaktadır. Sonralarında kule gösteri amaçlı Mehter takımının top atışlarının yapılmasında kullanılmaya başlanmış.
Günümüzdeki kulenin temelleri Fatih Sultan Mehmet döneminde atılmış. Osmanlı döneminde birçok kez onarım yapılmış olan yapı 1510 yılındaki büyük İstanbul depreminde çok büyük hasar görmüş ve Yavuz Sultan Selim döneminde tekrar onarılmıştır. 17. Yüzyıldan sonra çevresinin sığ olması sebebiyle kuleye fener ilave edildikten sonra artık kaleden ziyade deniz feneri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kuledeki toplar merasimlerde selamlama amacıyla ateşlenmiş ve Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatının ardından sonra Sultan II. Selim’in tahta geçişinden itibaren her padişahın tahta çıkışı Kız Kulesi’nden yapılan top atışlarıyla halka duyurulmuştur.

1719 yılında fenerdeki yağ kandilinin rüzgarın etkisiyle sebep olduğu yangın sonucunda tümüyle ahşap iç kısmı tamamen yanmış ve 1725 yılında baş mimar Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kapsamlı olarak bir onarımdan geçmiştir. Bu onarımla birlikte üstteki fener kısmı kagir ve camdan ayrıca kubbesi kurşun kaplı olarak yapılmıştır.
Kutlama ve merasimler için yapılan top atışları Osmanlı’nın çöküş dönemine girmesiyle birlikte tekrar savunma amaçlı yapılmaya başlanmıştır. Kule, 1830-1831 yıllarında kolera salgını ve 1836-1837 yıllarında da veba salgını sebepleriyle karantina hastanesine de dönüştürülmüş ve salgınların yayılması engellenmiştir.
Kız Kulesi’nin Osmanlı dönemindeki son büyük tadilatı Sultan II. Mahmut tarafından 1832-1833 yıllarında yapılmış ve kulenin günümüzdeki şeklini almıştır. Kız kulesinin kapısındaki mermere ünlü hattat Rakım Efendi tarafından Sultan II. Mahmut’un tuğrasını taşıyan bir kitabe yerleştirilir. Restorasyonun Osmanlı-Barok tarzında yapıldığı kuleye dilimli kubbe ve kubbenin üzerine bayrak direği eklenmiştir. Kulenin feneri ise 1857 yılında Fransız bir firmaya yaptırılır.

Cumhuriyet döneminde de kule bazı onarımlardan geçer. 1920’de fenerin lambası otomatik ışık sistemine dönüştürülür. 1943 yılında yapılan büyük onarımda kulenin çevresine büyük kayalar yerleştirilerek denize kayması engellenir. Kulenin rıhtımındaki ambar ve depolar kaldırılır, çürüyen ahşap bölümleri onarılır ve dış duvarları korunmak suretiyle iç kısmı betonarme olarak yapılır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra bir süre deniz feneri olarak kullanılan kule, 1959 yılında boğazın deniz ve hava trafiğinin radar ile denetlenmesi amacıyla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlanır. Binanın sarnıç kısmına kurulan radar istasyonu 1965’deki tadilatta üzeri betonla örtülerek kapatılır. Ardından da 1983 – 1992 yılları arasında Deniz İşletmeciliği’nin ara istasyonu olarak kullanılır.
Son olarak da 1995 yılında restorasyona alınan binlerce yıllık tarihe sahip olan kule, kendi kimliğine ve geleneksel mimarisine bağlı kalınarak restore edilir ve 2000 yılından itibaren gündüzleri kafe-restoran, akşamları ise birçok özel davet ve organizasyonlara ev sahipliği yapmaya başlar. Kız Kulesi Üsküdar, Boğaziçi ve İstanbul’un enfes bir panoramasına sahiptir.
Kız Kulesi, sahip olduğu binlerce yıllık gizemli tarihinin yanı sıra birçok efsanevi hikayeye ve edebi eserlere de konu olmuştur. İşte bunlardan bazıları;

Battal Gazi’nin “Atı alan Üsküdar’ı geçti” hikayesine göre; İstanbul’a kuşatmaya gelen Battal Gazi, kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Üsküdar Tekfurunun kızına aşık olunca askerleriyle kulenin karşısına karargahını kurar ve yedi sene burada kalır. Üsküdar Tekfuru korkusından kızını hazinesiyle birlikte kuleye kapatınca Şam seferinden dönen Battal Gazi kuleye baskın yapar ve kulede bulunan hazine ile birlikte burada ikamet eden tekfurunun kızını kaçırarak Üsküdar’dan atına atlayıp uzaklaşır. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” lafı bu hikayeden gelir.
Yılanlı hikayeye göre ise; Bizans imparatorunun bir kızı olur ve buna çok sevinen imparator kızının doğum gününü ülkede bayram ilan eder. Bir gün imparatorluğun bilginlerinden en yaşlısı, imparatora, kızının 18 yaşına basmadan bir yılan tarafından sokularak öleceğini söyler. Bunun üzerine imparator, denizin ortasındaki adacıktaki kuleyi onartıp kızını buraya yerleştirir. Yalnız kader bu ya, kuleye gönderilen üzüm sepetinin içine zehirli bir yılan saklanır ve bir gün prensesi sokarak zehirlenip ölmesine neden olur. Kızının ölümüne çok üzülen imparator, kızının toprak altında yılanlara yem olacağını düşünerek prensesi mumyalatıp pirinç bir tabuta koyup Ayasofya’nın yüksek bir duvarının üstüne koydurur. Ancak günümüzde tabutun üzerinde bulunan iki delik, yılanın prensesi ölümünden sonra bile rahat bırakmadığını gösterir.

Kız Kulesi, ünlü Türk şair Nazım Hikmet’in hayatında çok büyük bir öneme sahiptir. 1827’de Almanya’da doğup, İstanbul’a Kız Kulesi’nden giriş yaparak Osmanlı’ya iltica olan ve saray eğitimi aldıktan sonra II. Abdülhamit dönemi paşalarından olan Mehmet Ali Paşa, Berlin antlaşmasında Hristiyan cemaatlere tanıdığı savunulan haklar sebebiyle suçlanıp Arnavutluk’ta linç edilir. Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan Nazım Hikmet, milli mücadele döneminde gemiyle Anadolu’ya giderken gemisi, dedesi Mehmet Ali Paşa’nın İstanbul’a ilk çıktığı Kız Kulesi’nde durdurulur ve hapse atılır.
Kız Kulesi tarihi süreci boyunca aşkın, yalnızlığın, hayallerin ve ulaşılamazlığın simgesi olarak sayısız esere konu olmakla birlikte nice şaire, ressama, fotoğrafçıya ve müzisyene ilham kaynağı olmuştur. Orhan Veli, Cemal Süreyya, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Sunay Akın gibi birçok şair eserlerinde Kız Kulesi’nden ilham almışlardır. Ayrıca Osmanlı döneminden günümüze birçok ressam da İstanbul’u tuvaline resmederken Kız Kulesi’ni es geçmemiş, İstanbul’u objektiflerine alan nice fotoğrafçı da Kız Kulesi’ni fotoğraflarında ölümsüzleştirmiştir.

Kommentarer