NURUOSMANİYE CAMİİ VE KÜLLİYESİ
- Ömer ŞANAL
- 24 Kas 2015
- 3 dakikada okunur

Nuruosmaniye Camii ve Külliyesi, İstanbul Çemberlitaş semtinde, Kapalıçarşı’nın girişinde yer almaktadır. Caminin bulunduğu yerde daha önce Hasan Can-Zade Şeyhülislam Hoca Saadeddin Efendi’nin hanımı Fatıma Hatun’un mescidi bulunmaktaydı. Mescit yıkılmaya yüz tutunca Sultan I. Mahmud Han’ın emri ile yerine cami yapımına başlanmıştır. 1748 yılında yapımına başlanan cami, Sultan I. Mahmud Han’ın vefatı sonrasında kardeşi Sultan III. Osman Han tarafından 1755 yılında tamamlanmıştır. İnşaatı Mimar Mustafa Ağa ve yardımcısı Simon Kalfa tarafından gerçekleştirilen camiye Osmanlı’nın Nuru anlamındaki Nur-u Osmani adı verilmiştir. Cami, ismini Sultan III. Osman’dan ve caminin içindeki ışıktan aldığı söylenmektedir.

Cami, klasik Osmanlı mimarı tarzından uzak batılı barok üslupta kare plan üzerine inşa edilmiş olup, Cağaloğlu ve Çemberlitaş arasında geçiş yolu olarak kullanılan iki kapılı geniş bir dış avlu ile çevrilmiş ve cami ile birlikte medrese, imarethane, kütüphane, hünkar mahfili, türbe, çeşme, sebil ve çevresinde birkaç dükkan ve handan oluşan bir külliye olarak inşa edilmiştir. Barok tarzı bu yapılarda da etkisini göstermektedir. Cami, bu özelliğiyle Osmanlı mimarisinin yeni üslubunun ilk büyük ve önemli bir eseridir.
Camiye iki yandan yüksek mermer merdivenler ile çıkılır. İç kısmı kare plan üzerine yapılmış ve mihrabı Osmanlı mimarisiyle pek bağdaşmayacak şekilde çıkıntılı ve çok köşelidir. Caminin merkezinde, duvarlar üzerine oturan kemerler üzerine 32 pencere ile çevrili, 26m çapında ve yüksek koca bir kubbe yerleştirilmiştir ki bu kubbe Osmanlı camilerinde kullanılmış en büyük kubbelerden biridir. Ayrıca kubbede En-Nur Suresi’nin 35. Ayeti: “Allah, göklerin ve yerin nurudur.” yazılıdır. Caminin fazlasıyla aydınlık olmasını sağlayan barok stilde ve alçıdan beş sıra halinde 174 penceresi bulunmaktadır. Duvarlar

üzerinde kubbe kemerlerinin uçları arasında bir şerit halinde kesintisiz olarak 29 ayetten oluşan Fetih Suresi’nin tamamı yazılıdır. 11 metre yükseklikteki bu kuşak 115 metre uzunluğunda olup Hattat Mumcuzade Mehmet Efendi tarafından yazılmıştır. Caminin çevresindeki yazılı olan Ayet-i Kerimeler ve sureler ise Hattat Rasim Efendi, Fahrettin Yahya, Yedi Kuleli-Zade Seyyid Abdülhalim, Bursa’lı müzehhib Ali Ağa ve Katib-Zade Mehmet Refi Efendi tarafından yazılmıştır. Külliyede süs ve işlemeler çokça kullanılmış olup, mükemmel hat örnekleri mevcuttur. İnce işlenerek yapılmış olan bu hat örnekleri camii takımından tutun da kapı tokmaklarına kadar her yerde kendini göstermiştir. Camiye girerken sağ ve sol kapıların kollarında “Bize hayırlı kapıları aç.” anlamına gelen dua yer almaktadır.
Ana giriş kapısının üzerinde müezzin mahfili bulunmaktadır. Caminin doğu ve batı cephelerindeki mahfil katına ana girişin iki yanındaki merdivenlerden çıkılır. Doğudaki mahfilin

sonunda ise dışarıdan büyük bir rampa ile çıkılan, odaları bulunan, altın yaldızlı bir Hünkar Mahfili bulunmaktadır. Caminin mükemmel bir akustiği bulunmakla birlikte caminin dengesini sağlamak için mihrabın iki yanına döner terazi sütunları yapılmıştır. İki yandaki revaklı koridorlardan da harim kısmına birer giriş mevcuttur.
Caminin iç avlusu revaklı ve çok köşeli yarım daire şeklindedir ve şadırvanı bulunmayan avlunun 12 sütun üzerine oturan 14 kubbesi bulunmaktadır. İç avlunun biri ortada, ikisi yanlarda olmak üzere üç kapısı vardır. Ayrıca caminin ikişer şerefeli, alemleri taştan, iki çok zarif minaresi bulunmaktadır. Şerefelerin alt tarafı yatay şeritler şeklindedir.
Külliyenin, dış yüzey işlemeleri İtalyan baroğunu yansıtan, önünde üç kemerli bir revak bulunan, kubbeli ve dörtgen türbesinde, ne caminin inşaatını başlatan Sultan I. Mahmud Han ne de caminin yapımını tamamlatan Sultan III. Osman Han defnedilmiştir. Türbe’de Sultan III. Osman’ın validesi Şehsuvar Sultan ve bazı şehzadelerin sandukaları bulunmaktadır.

Küçük bir avlu, mutfak ve yemekhaneden oluşan ve büyük bacaları bulunan imarethane, caminin güney cephesinin batı yakasında bulunmaktadır. Doğu yakasında bulunan, Osmanlı’daki son sultani medresesi olma özelliğine sahip medrese ise orta avluyu çevreleyen odalardan meydana gelmiş olup, revaklıdır. Günümüzde imarethane ve medrese bölümleri yatılı Kuran kursu olarak kullanılmaktadır.
Külliyenin dört sütun üzerine oturtulan ve iki yarım kubbeyle desteklenen bir ana kubbeye sahip kütüphanesi, daha sonra ilave edilen odalarla güçlendirilmiştir. İki katlı yapı, barok tarzının en özgün örneklerinden birisidir. Kütüphane 5.000’den fazla çok değerli yazma ve basma esere sahiptir.
Külliye bir teras üzerine inşa edilmiş ve bu terasın altında günümde de kullanılmakta olan dükkanlar bulunmaktadır.
Camide yapılan son restorasyon çalışmasında caminin 8,5 metre derinine inilmiş ve bu zamana kadar bilinmeyen 2042 metrekare büyüklüğünde, 12’si oda toplam 19 bölmeden oluşan bir alana ve halen işlev gören bir kuyuya ulaşılmıştır. Restorasyon çalışmasından sonra camii ve çevresi turizme kazandırılacaktır.
Nuruosmaniye Camii çevresinde minarelerle yarışan selvi ağaçları bulunmaktadır. Osmanlı döneminde selvi ağacı ölümün, faniliğin ve birliğin sembolü olmasından dolayı camilerin etrafına ve mezarlıklara selvi ağaçları dikilmiştir. Kışın, yaprak dökmemesiyle; gücü, dirayeti, yaşamı simgeleyen selvi ağaçları, dik durmasıyla doğruluğu ve dürüstlüğü temsil eder. Kuran alfabesinin ilk harfi olan Elif’e benzetilir ve rüzgarın esmesiyle hışırdayan yaprakların çıkarmış olduğu ses ile zikrettiğine inanılır. Selvi ağacının düz olan alt dalları dua için açılan elleri andırdığı, yere dönük üst dalları ise acziyet sembolü olarak görülür.
Batılılaşmanın mimaride de ortaya çıkmaya başladığı bir dönemde Osmanlı mimarisinin bir dönüm noktası olan Nuruosmaniye Camii ve Külliyesi, tarihi Kapalıçarsı’nın yanında ilk günkü ihtişamını korumaktadır.
留言